Temel Konu
Körlük, arabasında kırmızı ışığın yeşile
dönmesini bekleyen bir adamın aniden kör olmasıyla başlıyor. Gözlerine kara değil de beyaz bir perde iniyor adamın, bu tuhaf körlük aşırı derecede
bulaşıcı. Adam yaşadıklarının şokuyla birinden yardım istiyor ve nazik bir
yabancı adamın evine gitmesine yardımcı oluyor. Ama aslında o kadar da nazik
değil, kendisi bir hırsız, adamın arabasını kaşla göz arasında çalıveriyor.
Öykünün odak noktası ilk adamdan bu sefer hırsıza geçiyor, kısa süre sonra onun da gözlerine beyaz perde iniyor ve bir doktora gidiyor. Doktor hırsızı muayene ediyor, ancak hayatında ilk defa gördüğü bu tuhaf hastalığa hiçbir teşhis koyamıyor, hırsızın gözlerinde hiçbir sorun yok gibi gözüküyor.
Odak nokta doktora aktarılıyor bu sefer de, akşam evinde hırsızın açıklanamaz hastalığını düşünen, çareyi tıp kitaplarında arayan doktorun gördüğü son şey, kitapları rafa geri koyarken gördüğü eli oluyor, onun da gözlerine beyaz perde iniyor. Salgın tehlikesini fark eden büyük otoriter insanlar, kör olmuşları ve kör olmuşlara herhangi bir temas halinde bulunmuş bütün insanları sağlık ekibiyle birlikte artık kullanılmayan bir akıl hastanesine karantinaya alıyor.
Doktor ve karısı buraya ilk girenlerden oluyor, işin aslında karısı kör değil, kocasıyla birlikte kalmak için numara yapıyor sadece. Salgından neden etkilenmediği açıklanamıyor, ama akıl hastanesinde görebilen tek kişi o. Durum kısa bir süre sonra çok daha kötüleşiyor, daha fazla insan karantinaya gönderiliyor ve sayı arttıkça zaten çok ilkel koşullar altında yaşamaya zorlanan bu insanlar için hayat cehenneme dönüyor. Ne yataklar yetiyor hastalara, ne de yiyecek. Korkunç bir kaosta, çürümeye bırakılıyor bütün körler.
Bu sırada da dışarıda her şey çığırından çıkmaya başlıyor, yayılma durdurulamıyor ve bir süre sonra herkes teker teker kör oluyor. Toplumun inanılmaz hızlı bir şekilde çöküşüne tanık oluyoruz.
Öykünün odak noktası ilk adamdan bu sefer hırsıza geçiyor, kısa süre sonra onun da gözlerine beyaz perde iniyor ve bir doktora gidiyor. Doktor hırsızı muayene ediyor, ancak hayatında ilk defa gördüğü bu tuhaf hastalığa hiçbir teşhis koyamıyor, hırsızın gözlerinde hiçbir sorun yok gibi gözüküyor.
Odak nokta doktora aktarılıyor bu sefer de, akşam evinde hırsızın açıklanamaz hastalığını düşünen, çareyi tıp kitaplarında arayan doktorun gördüğü son şey, kitapları rafa geri koyarken gördüğü eli oluyor, onun da gözlerine beyaz perde iniyor. Salgın tehlikesini fark eden büyük otoriter insanlar, kör olmuşları ve kör olmuşlara herhangi bir temas halinde bulunmuş bütün insanları sağlık ekibiyle birlikte artık kullanılmayan bir akıl hastanesine karantinaya alıyor.
Doktor ve karısı buraya ilk girenlerden oluyor, işin aslında karısı kör değil, kocasıyla birlikte kalmak için numara yapıyor sadece. Salgından neden etkilenmediği açıklanamıyor, ama akıl hastanesinde görebilen tek kişi o. Durum kısa bir süre sonra çok daha kötüleşiyor, daha fazla insan karantinaya gönderiliyor ve sayı arttıkça zaten çok ilkel koşullar altında yaşamaya zorlanan bu insanlar için hayat cehenneme dönüyor. Ne yataklar yetiyor hastalara, ne de yiyecek. Korkunç bir kaosta, çürümeye bırakılıyor bütün körler.
Bu sırada da dışarıda her şey çığırından çıkmaya başlıyor, yayılma durdurulamıyor ve bir süre sonra herkes teker teker kör oluyor. Toplumun inanılmaz hızlı bir şekilde çöküşüne tanık oluyoruz.
Yorum
Nobel ödüllü yazar Jose Saramago, nasıl ve niçin başladığı bilinmeyen bir hastalığın ortasına sürüklüyor sizi. Bu kitlesel salgın haline gelen hastalığın sosyal yapıları altüst edişini ve toplumun en önemli unsuru 'insanın' ne kadar küçük değerlerle ölçülebildiğini bütün çıplaklığıyla gözünüzün önüne seriyor. Körleri, hayvandan bir farkı kalmayan, sadece içgüdüleri ve dürtüleriyle yaşamaya mahkum eden bu insanların vurdumduymazlığını ve duyarsızlığını muhteşem bir eleştiri dağarcığına alıyor ve günümüz insanını göremediği o güzel mesajları veriyor Körlük'te.
Okuyucunun Saramago'nun diline alışması, kurgunun içine kendini sokabilmesi birkaç sayfa sürüyor sadece: cümleler uzun ve ayrıntılı, diyaloglar paragrafların içinde ve bazen bir paragrafta birden fazla kişinin konuşmasına tanık oluyorsunuz, onları ayırt etmenize de Saramago'nun bol bol kullandığı virgüller yardım ediyor. Ancak birkaç sayfa sonra alışıveriyorsunuz, üstelik romanın temasına çok da güzel uyuyor bu karışıklık hali. Kitap karışırken siz de içinizde stres pompalıyorsunuz, soğuk terler döküyorsunuz. Okuduğum zamanda beni aşırı etkilemiş ve filminden bir hayli fazla zevk vermiş bir roman Körlük.
Bir kategoriye sokmak gerekirse post-apolitik distopyalardan, hatta distopya demek bile tam uygun olamaz çünkü bir süre sonra devlet bile kalmıyor romanda. Olaylar ne zaman, nerede geçiyor belli değil, hangi şehir verilmemiş, sokak adları yok, hatta karakterlerimizin adı bile yok. Ancak Saramago'nun usta anlatış biçimi sizi karakterlerin psikolojisine öyle bir sokuyor ki, isimleri öğrenme ihtiyacı zaten hissetmiyorsunuz.
Okuyucunun Saramago'nun diline alışması, kurgunun içine kendini sokabilmesi birkaç sayfa sürüyor sadece: cümleler uzun ve ayrıntılı, diyaloglar paragrafların içinde ve bazen bir paragrafta birden fazla kişinin konuşmasına tanık oluyorsunuz, onları ayırt etmenize de Saramago'nun bol bol kullandığı virgüller yardım ediyor. Ancak birkaç sayfa sonra alışıveriyorsunuz, üstelik romanın temasına çok da güzel uyuyor bu karışıklık hali. Kitap karışırken siz de içinizde stres pompalıyorsunuz, soğuk terler döküyorsunuz. Okuduğum zamanda beni aşırı etkilemiş ve filminden bir hayli fazla zevk vermiş bir roman Körlük.
Bir kategoriye sokmak gerekirse post-apolitik distopyalardan, hatta distopya demek bile tam uygun olamaz çünkü bir süre sonra devlet bile kalmıyor romanda. Olaylar ne zaman, nerede geçiyor belli değil, hangi şehir verilmemiş, sokak adları yok, hatta karakterlerimizin adı bile yok. Ancak Saramago'nun usta anlatış biçimi sizi karakterlerin psikolojisine öyle bir sokuyor ki, isimleri öğrenme ihtiyacı zaten hissetmiyorsunuz.
Uzun lafın kısası, hak ettiği değeri görmemiş bir distopyadır Körlük. Şiddetle tavsiye edilir, okuyun, okutun siz.
Alıntılar
Alıntılar
- "Kendi ölçeğimizde
gerçekleştirebileceğimiz tek mucize, yaşamayı sürdürmektir, şu kırılgan
yaşamımızı kırılganlığıyla korumaktır ve buna her doğan gün yeniden
başlamaktır, kör olan gözlerimiz değil de yaşamın kendisiymiş gibi, ne
yöne döneceğini bilmeyen o imiş gibi."
- "İnsanın düşüncelerini değiştirmesi
için sağlam bir umuda bel bağlaması yeterli."
- "Gözlerimizi içimize dönük birer
aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla yadsımaya çalıştığımız
şeyleri çoğu zaman hiç sakınmadan gözler önüne serer hale geldi."
- “Neden bağırdıklarını bilmeden bağırdıklarını düşünüyorsunuz,
susmalarını söylemek geçiyor içinizden ama bir de bakıyorsunuz ki siz de
bağırmaya başlamışsınız, geriye bir tek sizin de kör olmanız kalıyor ama o
gün henüz gelmedi.”
- “İstiyorsanız
birbirinizle kafanızın içinde buluşursunuz, bellek denen şey bu işe
yarar.”
- “Hepimizin
zayıf anları olur ve ağlama yeteneğimizin olması bizim için şanstır,
gözyaşları bizi çoğu kez huzura kavuşturur, ağlayamadığımız bazı
durumlarda ölecek gibi oluruz.”