"Okuyan kişi ölmeden önce binlerce hayat yaşar, okumayan ise sadece bir."

23 Ocak 2014 Perşembe

Kitap Yorumu: Cornelia Funke - Mürekkep Yürek

Okuduğunuz kitaptaki karakterlerin kendi dünyanıza gelebildiğini düşünün. Ne kadar muhteşem olurdu değil mi? Peki ya dünyanıza gelenler, kötü karakterler olursa?

Bu eserin yorumuna nereden başlamam gerektiğini inanın ben de bilmiyorum. Öncelikle bende bıraktığı etkiyi basit bir cümleyle aktarayım; fantastik kurguların çok büyük bir fanı değilim ve bu kitap LoTR - ASOIAF serilerinden sonra hayran kaldığım ilk fantastik kitap oldu. Şu an bu satırları yazarken içim içime sığmıyor, kitabın başlangıcından tutun finalindeki son cümleye kadar olan bütün olaylar o kadar mükemmel işlenmiş ki hangi kelimelerle tasvir edeceğime şaşırıyorum. Rahatlıkla söyleyebilirim; şu ana kadar okuduğum olay örgüsü en iyi gelişen kitaplar arasında çoktan tahtı oynatmaya başladı bile Mürekkep Yürek. Başladı diyorum çünkü diğer iki kitabını okuduktan sonra iyice karar vereceğim. İşin daha iyi yanı diğer kitaplar çok daha kalın, Mürekkep Yürek 550 sayfaydı, Mürekkep Dünya (ikinci) 650, Mürekkep Ölüm (üçüncü) 750 sayfa. Cornelia Funke bir deha, 550 sayfaya olaylara doyamayan bu kurgu zincirini mükemmel şekilde sarmalamış ve kendimi 750 sayfalık kurgusunun ne kadar baştan çıkarıcı olabileceğini düşünmekten alamıyorum.
Kitap çocuk kitabı gibi geliyor önce gözünüze, ki Funke da zaten bir çocuk kitabı yazarı. Ama ilk 40-50 sayfadan sonra hemen aşina oluyorsunuz o mürekkep dünyaya, başkahramanımız gibi siz de küçük bir çocuğa dönüşüyorsunuz sanki. Açıkçası son zamanlarda okuduğum aşk üçlemeleri, cesur, yakışıklı/güzel, her şeyi dört dörtlük olan ve dünyayı kurtarmaya her an hazır baş karakterlerden öyle sıkılmıştım ki bu kitabı okumak açık yaraya merhem sürmek gibi iyi geldi. 

Kitabın kurgusundan biraz çıtlatayım: Mürekkep Yürek Maggie adlı küçük bir kızın başından geçenleri anlatıyor. Maggie'nin annesi uzun zamandır yok, babası Mortimer ise bir kitap tamircisi (daha doğrusu ciltçisi) ve hayatını kitaplara adamış bir insan. Kitabımız Maggie'nin evine Toz Parmak adında birinin gelmesiyle başlıyor, Toz Parmak öyle cıvıl cıvıl bir karakter ki yanınızda olsa sarılır, bırakamazsınız. Kendisi Mortimer'a Büyülü Dil diyor ve bunun nedeni yaklaşık 150 sayfa sonra ortaya çıkıyor, düşünün, kitap Mortimer'ın sakladığı kimliği ve hatıraları üzerine ama Funke olayları öyle detaylı ve dolu dolu yazıyor ki kitabın üçte birini okuduktan sonra ana konuya ulaşabiliyorsunuz. Bu bazılarına göre gereksiz veya sıkıcı görünebilir ancak bana göre kesinlikle aksi; o 150 sayfa boyunca ne olacağını bilemeden, bir sonraki sayfa hakkında hiçbir şey tahmin edemeden merakla ilerliyorsunuz ve açıkçası "Ne zaman 150. sayfaya geldim ben?" gibi bir tepki vermenizi de mümkün kılıyor Funke.

Toz Parmak geldikten sonra Mortimer Maggie'ye teyzesinin yanına gitmeleri gerektiğini söylüyor, alelacele toparlanıyorlar üçü birlikte, çünkü teyzesi Elinor devasa bir kütüphaneye sahip ve Mortimer da bir ciltçi olduğu için ona ihtiyacı var, daha doğrusu bu Mortimer'ın Maggie'ye söylediği bahane. Sonradan neden alelacele Elinor'un evine gittikleri, Mortimer hazırlanırken neden bir kitabı Maggie'den saklarcasına sararak yanında taşıdığının cevaplarını buluyorsunuz. Yazar sizin soru sormanıza bile izin vermiyor zaten, bir soruyu kafanızda toparlarken diğeri beliriyor, diğeri belirirken ilk sorunuzun yanıtıyla karşılaşıyorsunuz. 

Elinor'un evinde olanlara değinmeyeceğim, zira bundan sonrası kitabı sizin için mahvetmek olur ancak şunu söyleyebilirim ki biraz durağan geçiyor burada olaylar. Asla dayanılamayacak bir durağanlık değil, şu an kitabın bütün atraksiyon ve size enjekte ettiği yüksek doza göre yorum yaptığım için durağan diyorum. Elinor'un evinde de bir dizi olay oluyor, tahmin edemiyorsunuz, düşünemiyorsunuz, kendinizi dış dünyaya kapatıyorsunuz. Maggie, Mortimer, Toz Parmak ve diğer bütün karakterler gözlerinizi alıyor ve içlerinde bulundukları cümlelere bağlıyorlar, hatta bir güzel de düğüm yapıyorlar, haliyle gözlerinizi ayıramıyorsunuz. 

Kitap benim elimde Elinor'un evinden ayrıldıklarından sonra patladı. Muhtemelen kitabın en güzel bölümü oradan başlıyor; hatta muhtemelen bile koymamalıyım bu cümleye. Bu kadar övmem normal mi bilmiyorum açıkçası; ama bildiğim bir şey var ki Maggie'nin yaşadıklarını ben de yaşadım: korktum, irkildim, bunaldım, ne yapacağımı şaşırdım ve düşündüm; bol bol düşündüm. Ve final! Müthiş bir kurguya yakıştırılabilecek en uygun final, uygundan daha fazlası, beklentilerinizi ezip geçiyor, "Oley!" ile "Hayır!"ı aynı anda haykırıyorsunuz.

Mürekkep Yüreğ'i aldığımda bir pişmanlık hisettim, "Neden bu kitabı daha önce alıp okumadım?" pişmanlığıydı bu. Bu roman kitapları çok daha fazla sevmeme neden oldu, fantastik dünyaların sadece sihirle ve büyüyle değil, bir kütüphaneyle de oluşturulabileceğini kanıtladı bana. Benim kalbimde Mürekkep Yürek bir çocuk kitabı değil, beni çocuğa çeviren bir kitap. Karşılaştığınız bir kaç fantastik seriden bilirsiniz belki; yazar ilk toz pembe bir evren yaratır size, önce her şeye mistik gözlüklerle bakmanızı sağlar, her şey iyilik doludur. Sonra o gözlüğü kırıverir, önünüze küstahlık serer, ihanet serer, bencillik serer, kan ve ölüm serer ve aklınıza getirebileceğiniz kadar sosyal yargılarla sizi sarsar. Mürekkep Yürek işte ancak böyle anlatılabilir belki de, önce sizi baş kahramanla özdeşleştirip küçük bir çocuğa dönüştüren, ama her çevirdiğiniz sayfada da o karakterle birlikte büyümenizi sağlayan bir eser bu. 

Farkındayım, aşırı subjektif bir yorum oldu. Okuduğunuzda benim kadar seveceğinize garanti veremem elbette, ancak pişman olmayacağınıza verebilirim. En kısa zamanda Mürekkep Dünya'yı alıp Funke'nin beni bir kere daha çocuklaştırmasını ve büyütmesini okumak istiyorum. Hatta öyle olacağından bile emin değilim, Maggie'yle birlikte ben de büyüdüğüme göre bu sefer bizi daha sert gerçeklerle karşı karşıya bırakabilir kendisi. Her türlü heyecanlı ve tatmin olmuş durumdayım.

Küçük bir ayrıntı daha ekleyeyim, kitabı sevmememin bir başka nedeni de yazarın her bölümün başına eklediği alıntılar oldu. Aralarından en sevdiklerimi paylaşmak istedim;